• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Nuran Taş

TÜRKÜ SÖYLEMEK YÜREKLİ İŞTİR...

             

“türkü söylemek yürekli iştir”




Nuran Taş astrofizikci bir sanatcı, ilk albümü 1995’de çıkardığı “Doğarcasına”. Sonrasında ise iş yaşamı ile birlikte yürütülen yoğun bir müzik yaşamı.. Edebiyat dergilerinde yer alan yazı ve şiirler, tv’de müzik progamı... “yüreğinizde gönlünüzde hoş izler bırakmak” uğruna sürdürülen çaba... Çeşitli yer ve zamanlarda yapılmış THM dinletileri, (Edebiyatçılar Derneği, Çağdaş Sanatlar Merkezi, Anküsev vb..) Radyo ve TV Programları, Festivaller…

 

Metro: Merhaba;öncelikle okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Bildiğimiz kadarıyla, Neşet Ertaş gibi bir  çok sanatçının doğup yetiştiği Kırşehir doğumlusunuz…

 

 Nuran Taş:     Evet Kırşehir doğumluyum, ,büyük ustalarla aynı topraklarda büyümüş olmak büyük bir sorumluluğun yanı sıra, gurur da veriyor insana. Üniversite yıllarından beri Ankara'da yaşıyorum.Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi Ve Uzay Bilimleri mezunuyum. Alanım Astrofizik. İş  hayatına bilgisayar programcısı olarak başladım öyle de devam etti. Müzik çalışmalarımı iş hayatımla birlikte yürüttüm. Müziğe ilkokul yıllarında mandolin çalarak başladım.Lise yıllarında  kendi kendime bağlama  çalmaya başladım. Üniversite yıllarında hem okul korosunda hem de üniversite  korosunda yer aldım.

Müzikle profesyonel olarak uğraşma düşüncesi iş  hayatına başlamamla aynı dönemlere denk geldi. Kurumsal yerlerde değil de  bağımsız olarak müzik yapma düşüncesiyle farklı arayışlara girdim. Doğru zamanda, doğru insanlarla buluşmak gerekiyordu.İlk kaset çalışmama gelene kadar zorlu bir mücadele verdim. Bir çok insanla tanışıp fikirlerini aldım. "Ezginin Günlüğü" solistlerinden Eftal  Küçük "Ne kadar zor bir yola girdiğinin farkında mısın?" demişti , ama bendeki o kadar tutkulu bir istekti ki hiçbir zorluk yolumdan döndüremedi.

 

Metro: Ne yaptınız  peki, doğru zamanda doğru yerde olmak adına?

 

Nuran Taş:  Öncelikle müzik konusunda kendimi yetiştirmek için; başta Devlet Opera ve  Balesi solistleri olmak  üzere  şan dersleri alarak başladım, yani ilk adımı klasik müzik eğitimiyle attım. Antik aryalardan oluşan küçük bir konser bile vermiştim…

     Halk Müziğine karar verdiğimde ise Çağdaş Sanat Merkezi, Coşkun Güla Müzik Merkezi,  Kıvılcım Sanat Merkezi gibi özel müzik eğitimi verilen yerlerde, nota, solfej, usul, repertuar dersleri alarak  Halk Müziği  Repertuarımı oluşturdum.

     Zorlu bir mücadelenin içinde hep doğru zaman ve doğru kişiler yok tabi ki. Öyle her şey su gibi akmıyor, şans unsurunu da  katmak gerekiyor. Kaset çalışması için  firma arayışımdaki  harcadığım emeğe hala üzülürüm. Örneğin Kalan Müzik’ten Hasan Saltık’ın sorduğu “diğerlerinden farkın ne” sorusuna “sesim” diyememiştim,o zamanki  toylukla…

lk kaset çalışmamdan da anlaşılacağı üzere o dönem geleneksel halk müziğine şimdiki

kadar yakın değildim.  Daha çok "yeni türkü" anlayışını benimsiyordum.  Büyük bir emek  ve  özveriyle, İstanbul'da dönemin en iyi müzisyenleriyle ilk kaset çalışmamı “Doğarcasına” yı  gerçekleştirdim.  Kaset, ne yazık ki yetersiz tanıtım nedeniyle hak ettiği yeri bulmadı. Ama şu anda dinlendiğinde bile, farklı bir tarzın ve yorumun işaretlerini veren bir çalışma gibi gelir bana.

 

Metro:  Evet yorumunuzdaki farklılık  hemen kendini gösteriyor, ama son çalışmalarınızda tarz değiştirdiğinizi gözlemliyoruz geleneksel türkü çizgisine bir dönüş mü var?

 

 NuranTaş: Aslında çok sert bir dönüş değil. Türkülerle zaten iç içeydim ama ilk çalışma  ve kendini ifade etme anlamında yeni türkü  formunda besteler düşünmüştüm. Örneğin benim de sözlerini yazdığım bir beste var,“Özlemin Adı”…

Rembetiko bir parçaya yazılmış sözler var,  ayrıca türkülerden oluşan bir potburi var.

Oldukça geniş bir yelpazedeydi, alt yapısında saksafon bile çalınmıştı. Aslında adına“her telden” desek daha doğru olur.  Sonra yıllarla birlikte, daha arı ve duru bir alt yapı arayışına girdim. Yeni kasetimin ilk iki türküsünü oluştursun düşüncesiyle“Harman Yeri” ve “Yarim” türkülerinin bulunduğu ASC stüdyolarında, alt yapısını Okan Murat Öztürk’ün  yaptığı  demo  çalışmasını gerçekleştirdim.

 

Metro: Nasıl bir bakış açınız var türkülere?

 

Nuran Taş:  Dar anlamda, "halk müziği" geniş anlamda, "Anadolu Müziği" diye tanımlarsak; binlerce yıllık bir mirasın günümüze taşındığı bilinciyle, öncelikle türkülere yaklaşımım; başından beri duyduğum büyük aşkın yanı sıra, saygı ve sorumluluk duygularını da beraberinde hissetmeme neden oldu. Sanat anlayışımı belirleyen ögeler  günümüz ortamına göre yadsınabilir ama hiçbir zaman çıkar amaçlı olmadı. Sanat da aşk gibi yüce bir insani değer olduğuna  göre  bence orada – çıkar -düşüncesine yer yoktur. "Alemi seyrettim akranın yoktur" der  Karacaoğlan. Sevdiği o kadar özel o kadar farklıdır ki, ondan ne çıkar sağlarım düşüncesi bir insana bunlarısöylettiremez. Afşar Timuçin'den bir alıntıyla  "Sanat da, hayat da askın büyük ve verimli ışığından yoksun kalmamalıdır". Bildiğimiz gibi türkülerimizde en çok işlenentemalardan biri aşk... Oradaki sözlere dikkat edilirse insanın yüreğini titreten ne duygular  yaşanmıştır.
 Türkü yakabilmek için yanmak gerekir… Gerçek aşkın yaşanması ve bilinmesi   bence bir sanatçının kendi içine dönmesi, kendini anlaması, oradan çıkarak dünyayı  anlaması adına evrenselliğe de açılan bir yoldur. Yani aşık olmamışsanız evrenselliği de kavrayamazsınız bana göre. Kısaca aşk da sanat da derinliğine bakamayan sığ beyinlerin işi değil.  Sanatın, var olan, dayatılan değerlere karşı bir duruş olması nedeniyle ki türkülerimizde de bu karşı durabilmeyi görebiliyoruz,yani bu yanıyla türkü söylemek yürekli bir iştir. Müziğin insanlara ulaşmasında diğer sanat dallarına  göre,  içinde barındırdığı güç de beni etkileyen unsurlar arasındadır. Çok kısa sürede  o duygu çemberine girivermek çok etkileyici gelir bana.

 

Metro:  Bu sözlerden sonra size türkücü demek sanırım yetersiz kalacak, nasıl bir süreç sonrasında türküleri bu kadar anlamlı ifade etmeye başladınız ?

 

 Nuran Taş:  Öncelikle teşekkür ederim. Ses rengi ve tınısı için şükretmem gerekiyor, genetik bir konu. Aslında sesimizin karakterimizden de izler taşıdığını düşünürüm. Yorum konusuna  gelince, yaşanmışlık yoruma çok şey katar. Hissetmek çok önemlidir; türkü söylerken dünyanın en mutlu insanı benmişim gibi olurum. Samimi olduğumu düşünüyorum bir de,  yoksa aynı türküde coşkun, esrik bir halden hüznün ellerine teslim edemezsiniz kendinizi.  Günlük hayatta bile sesimize yüklediğimiz anlamlara çok dikkat ederim. Bu süreç müzik  yaşamımla ilgili bir süreç tabi.  Üç yıl önce TRT'de "Aydın Bakışı "  adlı programda Ahmet İnam'la yaptığımız programın içeriği   de türkülere felsefi bir yaklaşımla onları anlamaya yönelikti. Baktık ki programda o kadar çok aşkı anlatıyoruz ki, daha sonra "Aşk: Türkülerden Düşünceye” başlığı  altında televizyon programını farklı ortamlara taşıdık.

Geçen yıl yerel bir radyoda kendi hazırlayıp sunduğum “Sesler Ve İzler” adıyla bir radyo programı yaptım. Konuklarımdan   Musa  Eroğlu "herkes türkü söyler, ben niye söylediğimi anlatıyorum" demişti. Programda niye türkü söylediğimizi,kaynak kişileri, ustaları, hayata ve insana dair duygu ve düşünceleri anlatmaya çalıştım büyük bir coşkuyla.

 

Metro:  Musa Eroğlu  ve Ahmet İnam'la yaptığınız programları emimim bir çok okurumuz hatırlayacaktır. Tekrar bu tür yapımlar içinde olmak ister misiniz?

 

Nuran Taş:  Bu çalışmalarla programcılık yanımı da keşfetmiş oldum. Şu anki hedefim kendi hazırlayıp sunduğum bir müzik programını ekranlara taşıyabilmek. Yapmak istediğim  bir diğer şey de ikinci albümümü dinleyiciler için gerçekleştirmek  Şu anki koşullarda zor görünse de hem kendim için hem benden bu çalışmayı bekleyen dinleyiciler için.

 

Metro:  Bizler yeni  çalışmalarınızda  size başarılar diliyoruz... Okurlarımıza iletmek istediğiniz başka bir mesajınız var mı?

 

Nuran Taş:  Bu arada sanatta  popülizm konusuna da değinmek istiyorum. Şu anda ülkemizde "meşhur olmak"  kadar kolay bir şey yok. Radyo programlarımda da vurguladığım gibi o insanlarla, müziğe bizim gibi bakan kişilerin kulvarları farklı. Ama insanlara bir şeyler sunmak,  paylaşmak amacıyla yola  çıkmışsanız tanınıp bilinmek de önemlidir. Örneğin son dönemlerde televizyon dizilerinde yayınlanan söylenen türküler sayesinde moda türküler oluşuyor.Aslında Halk müziğinin gündeme gelmek,moda olmak gibi sığ ve popülist anlayışa ihtiyacı yok.  Aksi takdirde binlerce yıldır, üstelik sözlü kültüre dayanmasına rağmen günümüze kadar bu türküler nasıl ulaşabilirdiki… Biz yine iyimser olalım, türkülerin sevilip dinlenmesine katkı sağlıyorsa ne güzel…Örneğin böyle bir şey benim de basıma geldi; Elveda Rumeli dizisinde yorumlanan  "Mavrovadan  Aldım Sümbül" şarkısını ben üç yıl önceki televizyon programı sırasında seslendirmiştim. Bu türkü, dizide söylenince müzik paylaşımı konusunda çok yaygın olan "youtube"  da oldukça ilgi gördü, görmeye de devam ediyor. Forumlardan birinde bir arkadaş diyor ki: benim video kaydını foruma eklemiş,“burada hem söyleyeni farklı, hem de canlı”… Çok hoşuma gitmişti bu yorum… Birde "görünüyorsan varsın" anlayışı var...Bence göründüğün ölçüde değerli değilsin… Ama sakın yanlış  anlaşılmasın ekranlarda olmayı  eleştirmiyorum, benim eleştirdiğim konu kulak ve göz kirliliği  yaratan işler…Yoksa tabi ki herkes geniş  kitlelerle bu paylaşımı, bu heyecanı yasamak ister, ben de dahilim buna, ama iyi  çalışmalar sunmak koşuluyla...düşünsenize hiç bilmediğiniz, hiç tanımadığınız insanların evine konuk olup onlara türkü söylüyorsunuz. Bence müthiş bir   şey bu. Gazetenize   teşekkür  eder, başarılarınızın devamını dilerim.

                                                                                                                          Ekim 2008    METRO

 

 

 

  
2481 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın